Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, Türkiye’de erken seçim tartışmalarıyla ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Uçum, söz mevzusu yazısında şu ifadelere yer verdi:
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişi elde eden 24 Haziran 2018 seçimlerini takiben meydana getirilen 31 Mart 2019 Mahalli Seçimlerinden sonrasında bir “erken seçim” tartışması gündeme taşınmaya çalışılmıştı.
O zamanki tartışmalar esnasında “parlamenter sistem tecrübesiyle başkanlık sisteminde erken seçim beklentisine girmenin gerçekçi olmadığı” onlarca defa ifade edilmişti. Nitekim 18 Haziran 2023’te yapılması ihtiyaç duyulan seçimler bayram ve mevsim koşulları sebebiyle bir ay kadar geriye alınarak 14 Mayıs 2023’te yapılmış oldu. Şu demek oluyor ki bazılarının beklediği benzer biçimde ve anlamına uygun bir “erken seçim” gerçekleşmedi. Seçimler teknik sebeplerle bir ay kadar geriye alınmakla beraber düzgüsel döneminde yapılmış oldu.
Bu tecrübeye karşın 14 ve 28 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleşen Meclis ve Cumhurbaşkanı seçimlerini takiben meydana getirilen 31 Mart 2024 Mahalli Seçimlerinden sonrasında da “erken seçim” tartışması gene gündeme getiriliyor.
ANAYASAL SİSTEM
Münakaşanın doğru bir bağlamda yürütülebilmesi için anayasal sistemi hatırlamakta yarar var.
Ilk olarak belirtelim ki yeni Anayasal Sistemde erken seçim terimi yok. Gerek Cumhurbaşkanı gerekse Meclis 5 senelik durağan(durgun) süreyle seçiliyor.
Sadece bu süre her iki kurum açısından da güvence durağan(durgun) süre değil esnek durağan(durgun) süredir. Şundan dolayı bu süre içinde Meclis yada Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesi sonucu verebilir. Bunun siyasal ve toplumsal sonucunun adı erken seçim olabilir. Fakat hukuki anlamı ve adı seçimlerin yenilenmesidir.
Bu durumda mevzuyu eski sistemin terimi olan “erken seçim” adıyla tartışınca naturel olarak eski sistemdeki erken seçim tecrübelerinin gerekçeleriyle meseleye bakılıyor. Bu da yeni sisteme tamamen yabancı ve eskimiş argümanlarla bir seçim tartışmasına sebebiyet veriyor.
Bu yüzden münakaşa “seçimlerin yenilenmesi” terimi üstünden yapılmalı ve “seçimlerin yenilenmesi hangi toplumsal, siyasal, ekonomik ve hukuki koşullarda olabilir”, diye sorulmalıdır. Aksi takdirde bağlamında ve doğru bir münakaşa yapılamaz.
Dolayısıyla işin hukuki ve olgusal boyutuna bakmak ve seçimlerin yenilenmesi kararının iyi mi verileceği ve sonuçlarının neler olacağını değerlendirmek gerekir.
SEÇİMLERİN YENİLENMESİ
Seçimlerin yenilenmesi kararını Cumhurbaşkanı verebilir ve birinci döneminde bu sonucu verdiğinde kalan süresinden feragat etmiş olur. Ek olarak tekrardan aday olacaksa seçilme mevzusunda siyasal ve toplumsal riski göze alır.
Bir Cumhurbaşkanı ikinci döneminde seçimlerin yenilenmesi sonucu verirse bu sefer de hem kalan süresinden feragat eder hem de tekrar aday olması imkansız.
O vakit Cumhurbaşkanı tarafınca seçimlerin yenilenmesini istemek sadece son aşama muhteşem koşullarda ve başka bir çarenin kalmadığı hallerde istisnaen şu demek oluyor ki son deva olarak verilebilecek bir karardır.
Seçimlerin yenilenmesi kararını Meclis verecekse 360 milletvekilinin (3/5 oranın) bu sonucu vermesi gerekir. Elbet bu sonucu verecek milletvekilleri de tekrardan seçilmek isterlerse siyasal ve toplumsal riskleri göze almak zorundadır. Buna gore Meclisin bu sonucu vermesi de nitelikli çoğunluk gerektirdiğinden ve bunun için de sadece muhteşem şartlarda bir mutabakat sağlanabileceğinden istisnai bir durum olacaktır. Eski sistemde rahat çoğunlukla verilebilen erken seçim kararlarının bile belli şartlarla ve zorluklarla alınabildiği gözetildiğinde yeni sistemde bunun ne kadar zor ve son aşama istisnai olacağı daha iyi anlaşılabilir.
ERKEN SEÇİM TARTIŞMASINDA İLERİ SÜRÜLEN GEREKÇELER
Bu dizgesel karşısında Türkiye’de hangi muhteşem ve istisnai durumlar oluşmuştur ki ya Cumhurbaşkanı yada Meclis seçimlerin yenilenmesi kararını versin yada bu olasılık gerçekçi bir seçenek olsun.
2 gerekçe ileri sürülüyor:
Birincisi mahalli seçim neticeleri, ikincisi küresel ekonomik krizin Türkiye’ye tesirleri.
Mahalli seçimlerde halkın verdiği mesajın bir iktidar değişikliği talebi olarak okunması asla mümkün değildir. Halk 10 ay ilkin aynı ekonomik şartlara hatta zelzele felaketiyle beraber daha da ağırlaşan koşullara karşın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve Cumhur İttifakı’na itimatını ve desteğini net olarak ortaya koydu.
Meclis çoğunluğunu Cumhur İttifakı aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da ikinci turda yüzde 52’den fazla oyla seçildi.
Mahalli seçimlerde ise halkın ekonomik şartlara yönelik bir ileti verdiği genel kabul görüyor. Öyleyse halkın beklentisi bir erken seçim değil ekonomik şartların düzeltilmesidir. Halkın beklentisi; iktidarın ekonomik sorunların çözümü yönünde icraat yapması, muhalefetin de bu icraatlara destek vermesidir.
Buna gore somut olarak gerek mahalli seçim neticeleri gerekse ekonomik şartlar zamanından ilkin seçim için kafi, isabetli ve uygun gerekçeler değildir.
Genel olarak ise şu aşamada Türkiye, siyasal sistemin işleyişi açısından ne muhteşem bir durum içindedir ne de Meclisi ve Hükümeti yenilemeyi gerektiren istisnai bir koşulla karşı karşıyadır. Bu durumda “erken seçim” tartışması 2028’e kadar muhteşem şartlar ve istisnai durumlar oluşmadığı sürece gerçekçi bir münakaşa değildir.
Bu aşamada ülke liderliği birikimi ve dünyadaki kuvvetli ve birçok mevzuda öncü siyasal tesiri açısından Türkiye’nin büyük bir kıymeti olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 2028 seçimlerinde son kez adaylık yolu açmak bu istisnai durumlardan sayılabilir. Cumhur İttifakı’nın bu mevzuda bir kararlılık göstereceği şimdiden bellidir. Mecliste bu yönde kuvvetli bir eğilim oluşabileceği de öngörülebilir. Fakat olağan gidişatta bu hususun 2027 yılının sonlarına doğru gündeme gelmesi beklenir. Dolayısıyla bu mevzunun da hemen hemen zamanının gelmediği açıktır.
ERKEN SEÇİM TARTIŞMASININ ASLI NEDİR?
Peki bu münakaşa bugün niye gündeme getirilmek isteniyor? Son aşama açık; 2028’e kadar Türkiye’nin haiz olduğu siyasal istikrar avantajını zedelemeye dönük ideolojik bir hamle yapılıyor. Türkiye son aşama suni bir erken seçim tartışmasıyla hem ekonomiye hem hukuka ilişkin gerçek gündeminden uzaklaştırılmak isteniyor.
Öteki mühim bir nokta, erken seçim tartışması, muhalefetin ülkenin iç ve dış mevzularında, sorunlarında alternatif siyaset ve program üretememe sorununu, kısırlığını ve içlerindeki keskin rekabeti örtmek için bir vasıta olarak da kullanılıyor.
Demokratik siyasetin ve demokratik kamuoyunun bu tuzaklara düşmemesi tam aksine bu tarz şeyleri deşifre etmesi gerekiyor.
Unutulmasın yeni sistemin kurgusu gereği; seçimlerin zamanından ilkin yapılması, öteki deyişle seçimlerin yenilenmesi koşulları o şekilde ortaya çıkar ki asla kimse seçimler yenilenmeli mi tartışmasına girmez; tam tersine hepimiz açısından yenilenme ihtiyacı ve sonucu meşru olarak kabul edilir.
Bu yüzden bu tip suni ve sapma tartışmaları bir kenara koyup ülkemizin başta yeni anayasa olmak suretiyle gereksinim olan düzeltim gündemlerine ve hedeflerine yoğunlaşmak gerekir.
(AA)
ANASAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ
rn
","author":{"@type":"Person","name":"editor","url":"https://www.habergonder.com/author/editor/"},"articleSection":["Siyaset"],"image":{"@type":"ImageObject","url":"https://www.habergonder.com/wp-content/uploads/2024/07/18917941-700x400.jpg","width":700,"height":400},"publisher":{"@type":"Organization","name":"","url":"https://www.habergonder.com","logo":{"@type":"ImageObject","url":""},"sameAs":["https://www.facebook.com/jegtheme/","https://twitter.com/jegtheme","#","#"]}}